ANKARA KALESİ ANISINA
Ortaokul yıllarında bir tarih kitabında resimlerini görmüştüm.
Ankara Kalesi’ni ve Anadolu Medeniyetler Müzesi’ni
Ziyaret etmeyi gönlüme örmüştüm.
Yıllarca kendimi bu özlemle uyuttum.
Altmışa merdiven dayadığımda, Bursa’dan Ankara yolunu tuttum.
İlk geceyi Vali Konağı’na yakın bir otelde geçirdim.
Ertesi gün kahvaltıdan sonra sağı solu gezdim.
Gördüklerimden çok çabuk bezdim.
Kaldırımlar bozuk, kenarlar çöplük.
Böyle mi olacaktı biricik Çankaya.
Sanki yeşillikler dönmüş kapkaraya.
Çankaya başkent için çok önemli bir bölge.
Besbelli var olup da uygulanmayan denetim ve denge.
Bir an önce öğle olmadan,
İlk Büyük Millet Meclisi binasını ziyaret ettim.
Sonra Ulus’tan Ankara Kalesi’ne yürüdüm.
Bakımsız yerler gördüm.
Besbelli burası da yıllarca ihmal edilmiş.
Tenha bir köy gibi kendi kaderine bırakılmış.
Ankara Kalesi Hisar Kapısı’ndayım.
Bir çayhane adı gördüm, büyük bir şaşkınlıktayım.
Çayhaneye ABD’nin başkenti adı yazılı.
Bazı beyinlere çok saçmalıklar kazılı.
Rüyamda görsem inanmazdım,
Böyle saçmalığın en seçkinini.
Umarım, bir gün bizde de olur,
Seçkinlerin en seçkini.
“Yerli malı, yurdun malı,
Her yurttaş onu kullanmalı.”
Böyle anlamlı güzel sözler unutulmuş.
Yabancı mal kullanmak,
Kendi dilini yabancı bir dil gibi konuşmak meziyet olmuş.
Yabancı dilde eğitim veren okullar çoğalmış.
Kendi dilini doğru konuşanlar azalmış.
Kendisini sevmeyen, başkasını sevemez.
Kendisini bilmeyen, başkasını hiç bilemez.
Doğruluğun, demokrasinin olmaz sağı solu.
Böyle mi olacaktı medeniyetlerin beşiği Anadolu.
Tam doksan bir yıl önce, Sakarya Meydan Savaşında
Binlerce yiğit Ankara için can vermiş.
Besbelli o adsız kahramanların çocukları, torunları
Ankara’yıda çok ihmal etmiş.
Gözlerim açık, gönlüm açık
Ankara Kalesi’nden Ankara’yı dinliyorum.
Ankara’nın ortamı bir ucundan öteki ucuna
Tam bir cavcaklı curcuna.
Zenginler bir alem,
Yoksullar bir alem,
Siyasetçiler de başka bir alem.
Bazı zenginler yabancı oyuncular için milyonlarca para harcıyor.
Bazı yoksullar doksan dakikalık bir oyun için dokuz saat konuşuyor.
Bazı siyasetçiler de açık kapılar için anahtarlar arıyor.
Yandaşcılık, yoldaşcılık da çoğalmış.
Liyakat uygulanması da azalmış.
Helal olan ile haram olan birbirine karışmış.
Ne dediğini kendiside anlamayan
Sahte hacılar, yarım hocalar.
Kendisini ve başkasını kandırmayı meslek edinmiş alimler.
Çıplak gerçekleri örtmeye alışmış zalimler.
Yöneticiler, sanatçılar,
Karanlıkta kalmayı romantik sanan aydınlar;
Çoğusu kendi kendini alkışlayan birer sahte kahraman.
Eğlence yerlerinin içi duman dışı duman.
Salla zarları, say pulları;
Sakla papazı, sat kızı;
Oynamaya devam, geçsin zaman.
Üretim az, hizmet yetersiz, tarım elverişsiz.
Böyle tembel olursak, böyle olur kaderimiz;
Demeye dilim varmıyor.
Birisi bir şeyler söylüyor.
“Şair için, sessiz kalmak gümüş,
Söz söylemek altındır.”
İşçinin, emekçinin, köylünün, memurun,
Sağcısının, solcusunun çoğusu rahat bir geçime hasret.
Hiçbir sorun sonsuza dek değil, direnmeye devam et.
Çözüm, kendimizde olan öz güvendedir;
Kendimizde olacak milli birliktedir.
Gözlerim açık, gönlüm açık
Ankara Kalesi’nde Ankara Kalesi’ni dinliyorum.
Ankara Kalesi bir milli mirasımız.
O bizim için ölümsüz bir atamız.
Ona bakmak, onu ayakta tutmak bir milli görevimiz.
Ankara Kalesi hoş görülüdür, ileri görüşlüdür.
Güzel olsun, çirkin olsun,
Zengin olsun, yoksul olsun,
Sağcı olsun, solcu olsun,
Dindar olsun, dindar olmayan olsun;
O hiçbir yurttaşı ayırt etmez.
O hiçbir yurttaşa sırt çevirmez.
O her yurttaşı sever ve sayar.
Yeterki bu yurttaşlar
Birer yurtsever, birer milletsever olsun.
Her yurttaşın gönlü hoş, gönlü bol olsun.
Güvenç Gönlügenç